Aşerdiği ekşi elma, ilham kaynağı oldu
Hamileyken aşerdiği ekşi elma ilham kaynağı olan 61 yaşındaki Refika Çağan, oğluna da bu yüzden İlhami adını verdiğini söylüyor.
İDRİS YILMAZ -
Göbek bağı çamur sıvalı yoksul bir evde kesilen Refika Çağan, henüz çocuk yaşta tarla işçiliği ile tanıştı. Yarım yüzyıllık ömrünün önemli kısmını bağ bostanda geçiren Çağan'ın hamileyken aşerdiği ekşi elma, ona ilham verdi. Bahçesinde küçük bir bostan kuran Çağan, buradan kazandığı parayla seracılığa da başladı. Karnındayken kendisine ilham kaynağı olan çocuğuna da İlhami ismini verdi. Bugün seralarını büyüten Refika Çağan, hem ailesine hem de çevresine iş imkanı oluşturdu. Ürünlerinde kimyasal ilaç ve gübre kullanmadığını dile getiren Çağan, "Kadın doğal yaşamın temel taşıdır. Kadın hile bilmez" ifadeleriyle ürünlerinin doğal olduğunu savunuyor.
Van'ın Erciş İlçesi, Yeşilova Mahallesi'nde çağlayan bir derenin yanı başına, yaklaşık 40 yıl önce yerleşen Refike Çağan'ın öyküsü, romanlara konu olacak nitelikte.
Uzun yıllar önce ailesinin İran'dan gelip Türkiye'ye yerleştiğini ifade eden Çağan, Van'da yaşama tutunmaya çalıştıklarını dile getiriyor.
Yoksul bir babanın 5'i erkek 11 çocuğundan biri olduğunu söyleyen Çağan, ellerindeki nasırlarla çocuk yaşta tanıştığını ve o gün bu gündür bu nasırlarla yaşamaya alıştığını ifade ediyor.
18 yaşında evlendiğini fakat ekmeği bile bulamadıkları zamanların olduğunu aktaran Çağan, eşiyle evlendikten sonra büyük bir çaba ile aldıkları sulak kumluk ve ucuz buldukları arsayı verimli hale getirdiklerini söylüyor.
Küçük bir sera ile seracılığa başladığını kaydeden Çağan, bir süre sonra bu seranın birçok kişi için nasıl ekmek kapısına dönüştüğünü ve yaşam öyküsünü anlattı.
"Tarlamız yoktu, gelirimizin çoğunu toprak sahibi alırdı"
Derin bir iç çekip öyküsünü aktarmaya başlayan Çağan, yüzünde beliren ifadelerle adeta geçmişini canlandırarak sorularımızı yanıtlıyor.
61 yaşındaki Refika Çağan'ın öyküsü Erciş ilçesinin Kadirasker köyünde başlamış.
Babasının yoksul ama yüreği zengin bir insan olduğunun altını çizerken aynı zamanda babaların kızların kahramanı olduğuna dikkat çekiyor.
Babamın hiç arazisi yoktu. Mert bir insandı, en çok kız çocuklarını severdi. Kışın, hamallık yapar, ilkbahardan sonbahara kadar ise tarlalarda çalışırdı. Biz de ona tarlada yardım ederdik. Kış geldiğinde ise babam ekmek kavgasında tek başına mücadele ederdi. Çünkü kışın bizim yapabileceğimiz bir iş yoktu.
9 yaşında tarlada çalışmaya başladığını söyleyen Çağan, "Domates fideleri arasında küçük bir keserle çapa yapardım. Avuçlarımın içi kızarırdı ve çoğu zaman geceleri acıdan ağlardım. Annem acımı dindirmek için süt kaymağını elime, avuçlarıma sürerdi. Fakat çok da faydası olmazdı. Elleri ilk nasırlananlar çok iyi anlar beni. İnanılmaz bir yanma olur avuçlarınızın içinde... " sözleriyle o günlerde yaşadıklarını aktarıyor.
Çağan, sözlerine şu ifadelerle devam ediyor:
Babamın tarlaları yoktu. Tarlalara kira ödeyecek parası olmadığı için hasadı yarı yarıya paylaşma anlaşmasıyla tarlaları tutardı. Bütün cefayı biz çekerdik. Ekininden tut, hasada kadar. Ve sonrasında ürünlerin yarısını toprak sahibine verirdik. Diğer yarısını ise tohum parası, taşıma parası gibi giderler çıkarıldıktan sonra küçük bir kısmı bize kalırdı. Annem ve babamla birlikte 13 boğazdık. Kolay değildi 13 boğazı doyurmak. Anlayacağınız yetmiyordu kazandığımız para.
"Ekmek bulamadığımız günler oldu"
En büyük kardeş olan Refike Çağan 18 yaşında köylüsü Mehmet Çağan ile evlendirilmiş.
Feodal toplumda her ne kadar kadına tercih hakkı verilmemiş olsa da, yaptığı evlilikten çok da şikâyetçi olmadığını dile getiriyor Refika Çağan.
Söz evlilikten açıldığında utanıp sıkılan Çağan, çok fazla ayrıntıya girmeden "Biz çok yoksulluk yaşadık" ifadeleri ile konuyu dağıtmaya çalışıyor ve şunları söylüyor:
Ben evlendikten sonra uzun bir süre kaynanam ve kayınbabamla birlikte yaşadım. Yaklaşık 20 yıl önce artık kendi evimizi ve düzenimizi kurma kararı alarak Erciş'in Yeşilova Mahallesi'ne yerleştik. Çok paramız yoktu, bir kısmı borç harç ile mahallenin en ucuz arsasını aldık. Eşim işsizdi, 3 çocuğumuz vardı. Neredeyse çoğu zaman evimizde kuru ekmek bile bulamıyorduk.
Refika Çağan, zor geçen günlerin ardından, aşerdiği yeşil elmanın ailesini yoksulluktan kurtadığını anlatıyor:
İlhami'ye hamileydim, canım inanılmaz bir şekilde ekşi elma çekiyordu. Ben bu isteğimi bastırmak için çoğu zaman çevrede biten ekşi bitkilere yöneliyordum. Hamileyken açlık hissi o kadar zor bastırılır ki, zehirlenme riski aklınızın ucundan bile geçmez. Kumluk ve taşlık alanlarda yetişen bitkiler bende bir fikir uyandırdı. Sonra el arabasıyla bahçeme verimli topraklardan toprak taşıdım. Çevrede hayvancılık yapanlar çok fazla olduğu için gübre konusunda zorlanmadım. Eşim akşam eve geldiğinde burada bir şey yetişmeyeceğini söyledi. Buna rağmen ısrar ettim ve bahçemi oluşturdum.
"Küçük bir bostanla başladım"
İlkbaharın verimli havası ve yanı başında çağlayan derenin kendisine ilham kaynağı olduğunu dile getiren Çağan, ektiği tohumların tomurcuk vermesiyle birlikte umutlarının yeşerdiğini söylüyor:
Zaman ilerledikçe bahçem güzelleşiyordu. Bu durum artık Mehmet'i de ikna etmişti. Hasat zamanında iyi bir verim aldık. Mehmet, yetiştirdiğim domates, biber, salatalık ve fasulyeleri pazarda satmaya götürüyor ben ise bahçemle ilgileniyordum. Hele fasulyeler çok bereketliydi. Gündüz topladığım fasulyelerin yerine sabah yenileri yetişiyordu. Sanki ilahi bir güç bize yardım ediyordu. Küçücük bahçeden elde ettiğimiz gelirle bir sera çadırı kurduk.
"Erkek işte, işi baştan savma yapması normal bir durumdu"
Sonbaharda İlhami doğdu, çocuğun ismini 'İlhami' koydum çünkü o benim karnımdayken benim ilham kaynağım olmuştu. Kısa süreliğine işler eşim Mehmet'in boynuna kalmıştı. Ama aklım seradaydı. Bizim için oraya harcadığımız para büyük paraydı. En küçük bir ayrıntının gözden kaçırılması bütün emeğin heba olacağı anlamındaydı. Yatakta çok uzun kalmadım ve Mehmet'in kurduğu serayı incelemeye başladım. İyi ki bakmışım, erkek işte, işi baştan savma yapması normal bir durumdu. Ben tekrar hasta halimle serayı yeniden inşa ettim ve seraya taşıdığımız toprağı gübreyle karıştırdıktan sonra yabancı ot tohum ve köklerinden arındırmak için kalın elekle eledim. Sonrasında seraya serdim. Kışın içinde yaktığımız odun sobası yardımı ile üretim yapmaya başladık. Buraya ektiğimiz tohumlarda umutlarımız gibi güçlü sonuçlar verdi. Ekmeğimizin kapısı açılmıştı artık, elde ettiğimiz gelirlerle borçlarımızı ödedik ve sonrasında büyüyen çocuklarımıza ekmek tezgâhı kurduk.
"İşimi evlat gibi sevdim"
Devletten hiçbir destek almadığını şu anda 10 bin Metre kare tarla üzerinde yaklaşık 7 sera kurduğunu belirten Çağan, çocuklarına hatta torunlarına bile iş imkanı sunduğunu dile getiriyor. Kalabalık bir ailenin kurduğu seralarda çalıştığını söyleyen Çağan, kimseye muhtaç olmadan yaşadığını belirtiyor. Sabahın ilk ışıklarıyla seralara indiğini aktaran Çağan, "Yorulmuyor musunuz?" sorumuza ise gülümseyerek şu yanıtı veriyor:
İşini seven bir insan yorulmaz. Ben bu işimi evlat gibi sevdim. Çocuklarım her ne kadar işi öğrenmiş olsalar bile bir şeyler ters gidecek kaygımı yenemiyorum.
"Kadın da hile olmaz, biz erkekler gibi kurnaz olmayız"
Son derece bakımlı ve verimli olduğu göze çarpan seradaki ürünlerin hakkında, "Organik mi?" sorusunu yanıtlayan Çağan, "Kadın hile bilmez" diyor ve ekliyor:
Kadın doğal yaşamın temel taşıdır. Üretkendir, üretendir, annedir. 'Toprak ana' ifadesinin anlamı tamda budur aslında. Kadın bitkiyi sever bitki ise kadını ve ağır basan annelik duygusu her şeyden önce vicdan muhasebesi yaptırır. Bu nedenle doğanın geninde hile olmadığı gibi kadında da hile olmaz. Ben bu serada doğal gübre dışında hiçbir gübre kullanmadım. Kimyasal ilaçlarla kendi arama hep mesafe koydum. Bugün kanser hastalığın temel nedeni bu kimyasal gübreler ve kimyasal ilaçlardır. Tövbe billah, kimsenin günahına giremem. Buradan kazanacağım para helal olmalıdır, kimyasal ilaçlar kullanırsam bu ürünü tüketen insanların kanına da girmiş olurum.
Biz erkekler gibi kurnaz olmayız, her şeyden önce vicdan sorumluluğumuz vardır. Ben nasıl makyajsız doğal görünüyorsam seralarım da gübresiz ve ilaçsızdır. Haşerelere karşı tabi ki mücadelemiz var, onu da yine doğal yollardan yapıyoruz. Sera içinde tezek dumanı kullandıktan sonra fideleri suyla yıkıyoruz. Bu şekilde ürünlerimizi haşerelerden uzak tutuyoruz ve gerçekten iyi verim de elde ediyoruz.
Kaynak : Independent
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.